29 Ağustos 2011 Pazartesi

''Neden böyle olamadık sevgilim''

aylar sonra izmir'e döndüm..

tüm yol boyunca şakaklarıma yaslanan bir soruyla boğuştum ve yolun ortasındaki şerit çizgilerini saymakla da unutmayı beceremedim seni..

eve vardığımda annem bana sarılıyor ve kulağıma;

' herşeyi unuttuğuna çok sevindim.. ve bizi hatırladığına' diyor..

içime adının ne olduğunu bilmediğim bir ateş düşüyor.. gözlerimi kasıyorum.. damlamıyor bu sefer gözyaşı..

yarım bi nefes alıp, gülümsüyorum yüzüne.. 'ee ayla sultan ne yemek var bakalım' diyorum..

karnıyarık diyor annem heyecanla.. bir de kızartma yaptım.. patlıcan, biber.. oğluma!

annem içeri gidiyor yemeği koymak için.. babamla yalnız kalıyoruz sofrada.. konuşacak çok şeyimiz yok ikimizde biliyoruz..

bir biberin ucundan tadıyor.. yüzü buruşuyor.. hemen annemin tabağına koyuyor biberi.. 'eh baba..' diyorum.. gülümsüyorum..

annem geliyor.. yemeğe başlıyoruz.. ilk biberi ısırır ısırmaz ' yandım' diyor annem..
'ah osman bey..' diyor.. gülüyoruz.. tüm biberi bitiriyor annem..

babamın şaka olsun diye annemin tabağına koyduğu acı biberleri, annem bile bile yerdi.
demezdi acı..

ona göre babamı gülümsetebilen herşey tatlı gelirdi anneme..

onlara baktıkça gözlerimi kapatıyorum ve yine o soruyu görüyorum karanlıkta..

yemek bitiyor.. çok birşey sormalarına izin vermeden dışarı çıkıyorum..annem bağırıyor arkamdan..

'sen gelmeden uyumam.. bilirsin..'

karşıyaka' ya gidiyorum.. ordan küçükpark'a.. sonra arkadaşlarım tuttuğu gibi kolumdan kordona sürüklüyorlar beni..

insanlar derdini anlatıp haklarında birşeyler yazmamı istiyorlar burda..ne zaman kalemi alsam sol elime, seni yazıyor kağıda kalem..

ve bu şehirde seni kalemden alıyor hatıram.. donmuş kalbini kağıda bırakıyor..

anlatamıyorum..

sonra bir parça çalıyor yüksek sesle.. inadına üstüme geliyor şehir..

sadece ben istiyorum diye, o siyah saçlarını çantandan çıkardığın makasla kestiğin sahil içime ok gibi saplanırken, aklıma babamın, annemin tabağına koyduğu acı biberler geliyor..

ayağa kalkıyorum hızla.. insanlar onlara bişey diyeceğimi sanarak susuyorlar..

sahile doğru koşuyorum.. gökyüzüne bakıp sana hiç soramadığım o soruyu kordon'a bırakıp eve dönüyorum..

'neden böyle olamadık sevgilim?'

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Deniz atları..

Sana hep burayı anlatırdım..

Çocukken gördüğümü sandığım, yeminler ederek insanlara anlattığım deniz atlarını..

Güneşin Nemrut'tan sonra en güzel doğduğu yerin burası olduğunu.. ( ki senden sonra öğrendim.. Güneş sadece sana vekaleten doğuyormuş.. yer zaman ayırmadan..)

Buranın köylülerinin kapılarının akrepten korunmak için mavi olduğunu.. Akrebin renk körü olmasından dolayı maviyi kırmızı gördüğünü.. Buradakilerin kırmızıyı maviden okuduklarını..

Hikayemin başladığı yeri sana göstermek için bir sürü devrik cümle kurardım kulaklarının yakınında fısıldayarak; ta ki sen uyuyana kadar..


Sana hikayemi anlatırken neden gülümsemediğini merak edip üzülürken aslında hiç dinlemediğine üzülmeliymişim..çok sonra anladım..

Ne garip kimse bilmiyor; hiçbir cümlede adın geçmese de.. Ben kiminle, nerede konuşsam.. üzülüyorum sana.. hem de senin yerine..

O gün yine hiçbir şey olmamış gibi arkamdan babamların 'tamam o artık iyileşti.. adını bile almıyor ağzına' fısıldamalarından hafif sıyrıklarla uzaklaşarak evin karşısındaki alkolik balıkçının yanına attım kendimi..

- iyi misin şimdi..?
+ daha iyiyim. ama üzerindeki pulları olan balıkları kıskanıyorum hala.. var mı balık..
- deniz atı var.. onlar da kanmıyorlar bize..
+ Neden deniz atları diğer hayvanlardan daha az kırılgan.. ve neden sadece sarhoş bir balıkçı burda deniz atı olduğuna inanıyor benimle beraber..
- Deniz atının zırhı onu bütün tehlikelerden korur evlat.. Zırh o kadar sağlamdır ki, kurumuş bir deniz atını elinle asla kıramazsın.. ve ben inanmıyorum.. biliyorum burdalar..
+ yarına inanıyor musun sen.. geçeceğine.. iyileşeceğime..
- yarana inanıyorum ben.. ve o da su aldıkça yeniden kanıyor sadece..
+ Kendimi suçlu hissetmediğim zaman iyileşeceğimi söylüyor doktorlar.. onun gibi yarama inanmadığım zaman..
- insan bazen hayatta tek bir şeye aşık kalarak yaşar.. en büyük sadakattir bu.. Sen ona aşıktın.. O ise ayrılığa.. bu yüzden kalbi suçsuz bulundu onun..
+ peki sen..
- ben denizatlarına aşığım..

Denizin sahille birleştiği her daim nemi yerinde kumlara basarak uzaklaşıyorum balıkçıdan..Deniz kabukları görüyorum.. ölmüş yengeçler.. Kurumuş Deniz yıldızları.. Bir sürü istiridye.. Bir sürü yosun..

Sen şimdi o küçük avucundaki benden çaldığın hayatı başkalarının omuzlarında yaşarken.. Ben hala hiç bulamadığım deniz atlarına inanıyorum..

Bir denizatını güneşte kurutanlar, günün birinde ne yaptıklarını fark edip, avuçlarındaki o çalınmış hayat için artık söyleyecek bir söz bulamazlar..

Ve unutmasınlar..

Denizatlarını öldürebilirler ama asla kıramazlar..


// Erdek..

21 Ağustos 2011 Pazar

Unutmak senin adın..

'Bir daha gerçeğin beni davet etmediği bir kalbe, elimde masallarla asla gitmem ve içinde yalanlar olan pembe bir balona binip yerden bir santim bile yükselmem.' diye söz versem kendime, daha çabuk geçer mi gittiğim her yere gelen o yanık çilek kokusu..

Şimdi seni mutlu etmek için gönderilen tüm çiçekler ne senindir, ne gönderenlerin..

o çiçekler onu koparanların da değil sevgilim, ekenlerindir en çok..

Benim iki cümleyle canım yanarken; sen seni hayatla en çok uzlaştırdığını söylediğin 'aşkın bıçağına' konuşmadan koşabiliyorsun..

Biliyorum; anlamadığın yazıları da okumuyorsun..

Sen hayatla hırs hikayesi kurup artık hiç bulamayacağın bir yüz ararken; ben elimde tek şansım olan, ucu her defasında bitmeye yemin eden kalemimle sende kalmaya çalıştım..

Sadece yolu kolay bulsunlar ya da hiç bulamasınlar diye öznesi sen olan sayfalar bıraktım..

Şimdi bir daha beni hiç özlemeyecek bir müzik kutusuna dönme sözüm kaldı sadece, onun da bana 'sakın dönme' melodisi..

Artık senin beni hep sandığın 'ebe oyunu' gibi herkese dokunursam aşkta; otopsimde ölüm sebebime 'alçaklık' yazsınlar hiç düşünmeden her şartta.. ses etmem..

Birgün bir yerde karşılaşırsak, kıyamayacağımı düşünüp kaşlarını gururla kaldırma, onları indirdim ben..içinde boğulduğum yaşların dalgasını da dindirdim..

Herkese çabuk soyunan huyun ve şarap olup herkesi sarhoş eden suyun, aşkla karşılaşmadığın her gün aynayla bakışacak ama unutma;

Ve unutmak hayatta en çok senin adına yakışacak..

16 Ağustos 2011 Salı

Karpuz çekirdekleri..

Balkonda karpuz çekirdeğinin ayağına yapışmasıymış mevsimlerden yaz.. karpuz çekirdeğini iki parmağına alıp sabaha kadar ağlamakmış, özlemek denen 3 heceli neşter..

Senin dişin ağrırken içerde o gece.. bu balkonda sabaha kadar kabir azabı çekmekmiş senin adın..

Dergilerden güzel yüzler kesiyordun her sabah balkonda..gazetelerden güzel sözler; şiirlerden güzel dizeler ayırıyordun kenara, romanların güzel sayfalarını yırtıyordun..

Güzel olan ne varsa onları elinden kaçıracakmışsın gibi hep saklıyordun..

Bir gün biriktirdikleriyle 'güzel' bir şey yazacak diyorlardı senin için..

Sen de inanıyordun..

Senin kalbini başkalarına tarif ederken.. 'işte bu kadar' derken, baş parmağımla işaret parmağımı kullanıyorum.. bunun hangimiz için daha büyük bir acı olduğuna bile karar veremiyorum.. sorma..

Benim iki avucumun arasındaki yüzünü sevdin sen aynada, benim gözlerimin içine bakarak korktun büyüklüğünden, benim anlattığım hikayedeki sihrine inandın..kendini benim gördüğüm rüyada iyileştirdin.. bundan daha büyük, daha güzel rüyalar umduğunda öylece yürüyüp gittin belki..

daha çok büyüyecektin başka bir düşte.. risk aldın..

Oysa benim rüyamdan uzaklaştığın ilk adımında, küçülüp aslına döndün..

Ben sana bu balkonda bir hikayenin kahramanlığını uygun gördüm, kahraman oldun; başkaları senin unutmanı uygun gördü, ölümüne razı geldin..

Ben olmaz ya bir gün bu balkonda seni unuttuğum gece.. sen ne hissedeceksin merak ediyorum...

Şimdi 'affettik seni' diye bağırıyor gecenin köründe bu balkondaki tüm karpuz çekirdekleri, ilahi adalet bile adını çağırıyor..

Hadi artık bir kalbin olup olmadığını söyle bize..

9 Ağustos 2011 Salı

Alkolik Hastane Koridorları..

Hastanenin en karanlık koridorunda kesik kesik yanak ışıkların altında gizli kapaklı kanyak içiyorum yarı paslı demir bir şişeden..

Bir çocuk var.. odasının önünde durmadan titreyerek ağlıyor..

Hiç üşenmiyorum zoraki itiyorum ayaklarımı ona doğru.. kötü bir arkadaş gibi kanyağı uzatıyorum..

Sormuyorum hiçbir şey.. biliyorum ki sustuğunda acısı olan kusar acısını karşı tarafa..

Biliyorum.. hikayesini dinlemek çok ta içimi acıtmayacak benim.. ama yine de dinlemeye heves eder gibi duruyorum karşısında..

Gecenin köründe eve dönüşte yaptıkları bir kaza sevgilisinin belkemiğimi zedelemiş.. ve artık tuvalete götürmek dahil adam gibi bakılmaya ihtiyacı olan bir sevgilisi olan çocucun gözyaşları demir kanyak şişeye vuran..

Bir yudum ben bir yudum o alıyor.. anlatıyor.. dinliyorum..

- artık yürüyemeyecek..
- ya yürürse..
- bunun ne demek olduğunu anlamıyorsun.. artık imkansız..
- tamam anlıyorum.. ama ya yürürse..
- yürüyemeyecek.. başaramadık.. artık hiç adım atamayacak..
- sevgilin mi..
- hayatım..
- o zaman hiç üzülme.. biriniz yürüyorsa.. biri diğerini taşır..
- sen.. sen neden burdasın..
- bilmem.. içiyorum..
- hastan..?
- yok..
- içmek için mi burdasın..?
- hayır.. sohbet ediyoruz..
- al.. sıra sende..

Kız yürüyemeyeceğini biliyordu.. hiç umutun olmaması gerçeklerle yüzleşmeye değer demişler.. ve kıza ameliyattan hemen sonra söylemişler.. kızı soruyorum çocuğa.. içeriyi gösteriyor.. hemen içeri giriyorum..

Beni görünce irkiliyor ve boynunu sağa doğru çevire bildiği kadar çeviriyor.. aslında ne diyeceğimi bilmiyorum.. uyumuş olsaydı görüp çıkacaktım.. yakalandım.. ve birşeyler söylemek gerekiyor..

- kimsin sen..
- dışarda ağlayan çocukla içkimi paylaşan biriyim..
- yürüyemeyeceğimimi anlatıyor..
- evet..
- evet..artık yürüyemeyeceğim.. bisiklete binemeyeceğim.. okula gidemeyeceğim.. hiçbir şey yok artık..
- ya yürürsen..?
- bu imkansız.. artık yeni bir karar vermeliyiz.. hissetmediğim ayaklarım kesilsin mi.. yoksa süs olarak iyi görünüyor mu diye..
- ...
- neden gülüyorsun..
- bilmiyorum.. aklıma hep aynı şey geliyor..
- ne..
- ya yürürsen..

Kız uyuyakalıyor.. odadan çıkıyorum.. çocuk ağlıyor.. içkiyi uzatıyor.. derin bir yudum alıyorum.. çöküyorum yanına çocuğun..

- adın ne..
- cenk.. senin..
- yok adım.. sana iki yol söyleyeceğim.. ağlamayı keseceksin.. iki yoldan biri olunca beni arayacaksın.. sonra sana birşey daha söyleyeceğim.. bu senin bir daha ağlamamanı sağlayacak..
- tamam..
- eğer iyileşmesse sen kızı bırakacaksın.. eğer iyileşirse kız seni bırakacak.. işte bu yüzden ağlıyorsun.. farkında değilsin..
- ikiside olmayacak.. sen aşk hakkında ne bilirsin ki.. içmek dışında birşey yapamazsın..
- haklısın.. özür dilerim.. bu numaram.. iyi seneler..

aradan 9 ay geçmişti.. geçen salıydı.. gecenin 3'ün de telefonumla uyandım.. açmadım.. defalarca çaldı.. zorunda bir kalkıştan sonra açtım..

- ne var..
- ben cenk.. hastaneden..
- hangi hastane..
- cerrahpaşa..
- hmm tamam.. kız arkadaşının ayaklarının iyileşeği çocuk..
- bunu nasıl bildin..
- hangisini.. ayaklarının iyileşeceğinimi.. seni bırakacağımı..
- ikisinide..
- aslında birini bildim.. diğeri zaten olacak bişeydi..
- bu ne demek..
- ben kız arkadaşının ayaklarının iyileşeceğini söyledim.. ayakları iyileştiğinde zaten seni bırakacaktı.. bunu ben bilmedim..
- bana birşey daha söyleyecektin.. bir daha ağlamamamı sağlayacak bişey..
- uykum var.. 5 gündür uyumuyordum... ağlamak güzeldir.. kapa telefonu..
- söyle.. nolur.. buna ihtiyacım var..
- benim kadar ruhsuz mu olmak istiyosun.. bir daha ağlamamak.. hastanelerde içmek..?
- evet.. hepsini istiyorum.. ağlamak dışında herşeyi istiyorum..
- o zaman bunu aklında çıkarma.. bir kadın.. yürümeyi başardığı ilk anda.. gitmeye başlar.. bir adam.. kadınının gittiğini arkadan izlemeye başladığı anda.. kendini bir hastanenin köşesinde sebebsiz içerken bulur.. şimdi sen.. hangisini oynamak istiyorsun...
- sen..sen akıl hastasısın..
- bana bilmediğim bişey söyle.. artık ağlamayacaksın biri giderken.. iyi seneler..

7 Ağustos 2011 Pazar

Vasiyetinde herşeyi yanlış insana bıraktığını anlamaktır aşk..

''Güzel bir gün batımına ve ayrılmamızın şerefine,
Bu seninle kaçıncı böyle bir tesadüfle buluşmamız,
kaçıncı böyle bir denizde boğulmamız onun şerefine..
İnkar etmiyorum, intihar da etmem o halde..K.K.''

Bazen bir kitabın kenarında unutulan bir şiir, yıllar sonra bir gece hem gideni, hem kalanı aynı anda ağlatabilir..

Vasiyetinde herşeyi yanlış insana bıraktığını anlamaktır aşk..

O gece anlarsın..

İnsan son öpüşün tadını ayrıldıktan sonra anlıyor.. ve aşkın ne zaman başladığını değil de; tam olarak ne zaman bittiğini beynine kazıyor.. silemiyor..

Sen aynı cümle içinde 'herşey iyi olacak' ile 'eninde sonunda birgün bitecekti' kelimelerini birbirlerine değmeden kullanabiliyorken şimdi.. ben tüm kağıtlara 'herşeye rağmen affettim seni' yazabiliyorum sadece..

Bunun hangimiz için daha büyük bir acı olduğuna da karar veremiyorum..

Yine de hala bir elmayı ağlamadan yiyemiyorum..

Ben seni düşünürken elimde kalan telveleri yalıyorum ki; avuçlarımda kalan gerçekler daha da haykırmasın..

Anladım..

Senin elin bir 'herşey iyi olacak' merhabasından çok 'eninde sonunda birgün bitecekti' elvedalarına yakışıyor sevgilim..

Senin kokun da.. korkuların da güzel..

Bir iç çekişin ruhuna yanmış şiirin, yakılmış sahibine kaç kibrit çaktığını unutan yaşanmış kundakçısı sen..

Bense ilkel bir aşkın ilkeli ilk eli.. diye yazsalar tüm günlüklerde..

Artık ne farkeder ki..

5 Ağustos 2011 Cuma

Herşeyimi yanlış öğrendin..?

Varlığını inatla söylediğin kanatlarımı neden sana verdiğimi soranlara gözyaşlarımın tuzlu olmadığını söylüyorum artık..

Tadına bakmadan inanmıyor hiçbiri..

Ben kanatlarımı çıkarmayı beceremedim, sen kırdıklarını yeniden yapıştırmayı..

İtiraf et bana; hep gidebileceğimi bildiğini söyle; dönebileceğimi bildiğini.. Unutmayı unutabilecek kadar sevdiğimi ve bunu gördüğün için hep geriye koştuğunu..

Seni öldürmeyi istediğim geceyle, seni en çok sevdiğim gecenin aynı gece olduğunu bildiğini söyle bana..

Yine de kalbimi kalbinin üzerine koyar ve tek bir fark bulabilene tek bir cümleyle kıyarım..

Aşk tuzağına düşmemen gereken değil sevgili, uzağına düşmemen gerekendi.

Herşeyi mi yanlış öğrendin?

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Burada içmek yasaktır.. Ölmek serbest..

Gece herkesin uyuduğuna emin olduğum anlarda gidiyorum o parka artık.. kimseyi ağlayamadığıma yalancı şahit etmiyorum..

Salıncakların hemen karşısındaki 'burada içmek yasaktır' yazısının altında içerken..

O son konuşma aklımda.. susuyorum..

- bu salıncaklarda ben gittiğimde sallanmayacaksın bir daha..
-olur..
- kaydıraktan da kayma..
-tamam.. ağlama..
- neden? sen ben ne zaman ağlasam 'sende yaşam var, su varsa yaşam da olmalı' derdin.. uzayda hep aradıkları gibi..
-evet öyle..ben değilsem de,başka biri hala sende yaşayabilir..
- ya sen de?
- ...


Parktaki salıncakların zincirlerine kayıp ilanları astım, kaydırağın kumlarına su serptim, merdivenlerin köşesine oturup hep inecek birini bekledim..

Ve seni hatırlatsın diye belki, kaldırımdaki küçüçük bir karıncaya taşıyamayacağı kadar büyük bir hediye verdim.. kendi hikayemin yarısını senin yokluğundan ödünç aldım..

Vicdanının ipini boğazından çıkardı o, artık bir başkasının dişlerini çürütüyor bakışlarıyla diyorlar senin için..

Hayat senin bana söz veripte yapmadıklarınla, benim sana vermediğim sözleri bile tutmam arasında gelip gidiyor kadın..

Hiç bitmiyor hayat..
hiç bitmiyorsun..

Artık sabahına sana uyanacağım geceleri biliyor.. inadına uyumuyorum..

anladım..

Seni unutmanın, sana dokunmanın, sana veda etmenin hiçbir yolu yokmuş sevgilim..

Şimdi hepsinden vazgeçtim ben bir masalı kurtarıyorum..

Altına uzandığım tabelaya bir cümle de ben ekleyip, sabah beni kaldıracak sokak köpeklerine emanet ediyorum kendimi..

'Burada içmek yasaktır, ölmek serbest'

Soytarı aşkın kabukları..

Herkes bana senden sebep 'kör' derken..

Senin göremediğin neydi biliyor musun sevgilim..

Herhangi bir gece, senin en sevdiğin parça benim en sevdiğim olmayabilirdi; ama sabaha kadar dinlerdim sen bilmesen de.. hem sade sen seviyorsun diye..

Senin inkar ettiklerinle bir başkası mutlu olabilirdi, reddettiklerinle hayatta kalabilirdi bazıları, senin avuçlarından yere bıraktıklarını bir ömür boyunca bekliyor kimileri;

Sen başkalarının da mutluluğu çaldın, boşver şimdi beni..

Her hesap soran bir gün seni anacak, kaçacaksın; aşk da senden hesap soracak, susacaksın..

Birinin cüzdanındaki parayı bırakıp şiirini çalan bir hırsız gibi suçlusun sen şimdi..

Ve artık öptüğün yaralar pıhtılaşmıyor.. kabuk bağlamıyor hiçbir dokunuşun oluk oluk kanıyor..

Gitme diye cama dokunan ellerin şimdi camı bile kesiyor.. sırtımda eskiden kalan gözyaşın akıyor..

Göğsümü yarıyorum ikiye.. yok çıkmıyorsun.

Karaya vuruyor kendini öldüren her balık..her bakmayışın bir yaraya vuruyor şimdi aslında..

Ve bir başka yatağa yüksek notla geçiş yapanlara bile ''aşık'' diyorlar ya şimdilerde..

Nefesimi tıkıyor soytarı aşkların kabukları..

Tüküremiyorum..