13 Aralık 2011 Salı

Herkese Nasip olmaz BEŞİKTAŞ'lılık..

- iyi günler halil amca..
- yine ne var pis beşiktaşlı..
- kağıt var mı fazla.. maç için..
- var tabi.. ama maça çok var, acele etmiyor musun?
- hayır. akifler benden çok toplamışlar. babası matbaadan getirmiş..
- senin de baban getirsin sana işyerinden..
- saç kesiyor babam, saç parlamaz amca havada.. kağıt lazım bana..
- al bunları bakalım..
- bunlar renkli.. olmaz.. bana beyaz lazım..
- puşta bak.. kağıt beğenmiyor birde..
- beğenmem.. beyaz olcak.. istemem..

Hep aradığımız o değilmiydi zaten.. çocukluğumuzdan beri, annemiz beyaz kıyafetleri yemyeşil yaptık diye dövmedimi o kutsal terliğiyle bizi..

Karatahtaya konuşanların en üstünde yazılmadı mı adımız ilkokulda bembeyaz tebeşirlerle..

Camii avlusunda yıkadığımız canımızı beyazlara sarmadık mı... sarılmayacak mıyız beyazlara bizde gözyaşıyla bu işin sonunda..

Unutmuyorum abimle evden taşıdığımız beyaz kağıtları.. tek bir kağıt parlasında gözüne ilişsin diye bembeyaz umutlarla taşıdık o konfetileri o küçücük ellerle..

Ortaokulda haftabaşı sınav olmasına rağmen yırtmadık mı defterlerimizi, dayak yeme pahasına matematik öğretmeninden. sade parlasında o beyaz kağıt attığımızda, bizi sevindiren ayaklara güç olur diye..

Ki ben sade gökyüzüne ağlarım konfetiler yağdığında stadta, intihar eden balıklar ölmesin diye yukarda..

Ellerimin içine ter dolsada bırakmam konfetileri, bu hissi sadece bir sevgili eli tutarken , bir de çocukluğumun konfetili günlerinden bilirim.. anlamaz kimse..

Yarın küçücük ellerimi borç alacağım çocukluğumdan, eski bir defterimden çekip parçaladığım beyaz kağıtlarımla, o koca çilli abimi yanıma alıp birlikte beyaz edeceğiz gökyüzünü.

Sırtımızda cenin şeklinde yaşadıklarımız.

Her seferinde tekrarladığımız gibi;
Ne mutlu Beşiktaş'lıyız..

9 Kasım 2011 Çarşamba

Başkasının boynundaki kolye ile boğulmak..

06.11.2011 , 16.30 Mardin..

- Nasıl yardımcı olabilirim..
- Yani aslında bişey almak için değilde, arkadaşımı beklerken bakıyorum sağa sola..
- buranın gümüşü ünlüdür beyefendi.. gümüş kullanıyormusunuz..
- Hayır.. hiç denemedim.. kimseye de almadım..
- şöyle bir ürünümüz var.. hem kolye.. hemde bileklik olarak kullanılabiliyor..
- ....
- beyefendi..? iyi misiniz..
- ....
- beni duyuyor musunuz... Beyefendi..!

06.11.2008 , 16.30 İstanbul..

- Oğlum bişey söylicem ama kızmıcaksın..
- Neden kızayım annem.. söyle..
- Ben bişey almak istiyorum ......'e.
- Nasıl bişey anne.. Herşeyi var zaten..
- Yok öyle değil.. Bir kolye.. yüzük.. Ya da başka bişey.. baktıkça bizi hatırlasın diye.. O da benim kızım artık..
- O, baktığı heryerde seni hatırlar ayla sultan.. Annesinden çok annelik yaptın ona.. için rahat olsun bişey istemez o..
- Olsun ben yine de alıcam.. Beğendim bile bişey...
- Peki annem.. içinden öyle geçtiyse al..

Acımasızlık, daha önce bile adını anmadığımız bir şehire tek başıma kaçtığımda dahi, hala seninle ilgili bişeylerin karşıma çıkmasıydı.. Dahası değil..

Sen albümlerdeki fotograflara baktığın bile 'Güzel günlerdi' diyip, öteki sayfaya bir nefeste geçerken, benim bitişim aradan yıllar geçmiş olsada, gümüş bir 'yusufçuk' kolyesinin elinden olabiliyor..

Adaletsizlikse, ben askerde titreyerek revirde yatarken, senin benim yatağımda ateşler içinde yattığında, annemin sirkeli suyla 'senin' alnını sabaha kadar ovmasıydı..

Gözlerimi kapatıp artık gece olmasını bekliyorum..

06.11.11 , 02.00 Mardin..

Bin yıllık bir taş evin içinde, yanında bir kadın uyur..

Ve sen tek başına yan yatakta birşeyler yazarsın..

ama aklının acımasıyla, elinin içinin yanmasından anlarsın ağlayacağını..

o anda ekrana bakmaya devam edersin..Ağlamazsın ancak gözyaşların gözünü doldurur.. ekrandaki renkler birbirine girer gözün dolduğunda..

Bunu ancak geride kalanlar anlar..

Sessizce dışarı çıkar, bir sigara yakarsın..bir şehrin en tepesinde, arada kilometreler vardır onunla..Bir mardin rüzgarında bile kokusu burnuna gelir..Isınsın diye burnunu öptüğün anı hatırlarsın..

Sağ taraftan kilisenin çanları çalar... Sol taraftan ezan sesi duyulur..

Onun kolları başka bir adamın boynundayken...yusufçuk kolyesi hala o kadının boynundadır..

İçerdeki kadın uyur..

Sen terasta ölürsün..

2 Ekim 2011 Pazar

Bir gitme sözüne muhtaç olmak..

- ben gidiyorum..
+ bunu deme..
- gideceğimi biliyorsun ama..
+ biliyorum.. yine de deme..
- o zaman neden demiyorum..
+ gideceğini bir cesaret bana söyleme.. deme.. git..
-  neden..
+ gideceğini söylediğin anda 'gitme' demem gerek.. diyemediğim için yıllarca ölmem gerek..
- gitme dersen gitmem.. biliyorsun..
+ gözünün içindeki lekeyi.. sol bacağındaki diz kapağının hemen altındaki bisiklet kazası yarasını..ensendeki saçının sakladığı et benini..ve yüzündeki çilleri asla farketmeyecek bir başkasının boynunda terletmemen için ruhunu bir 'gitme' sözüne mi muhtaçsın..
- ...
+ hadi şimdi git..

Cümleler bitince.. Kokunda bitecek.. sen de..

+ diyorsun ki neyin nasıl olduğunu düşünme.. koy elini tam buraya..
- evet.. tam buraya.. duyuyor musun..
+ duyuyorum..ya gidersen..
- kalbinin sesini değil de, aklının sesini dinleyen insanların anlatacak hikayeleri olmaz..

Duymak, bazılarının kalp atışlarını ya da sesini işitebilmek manasında değildi aslında.. artık işitemeyeceğin birinin, hala kokusunu duyabiliyorsun adaletsizce..

O yüzden ne zaman seni aklıma getirecek bir an olsa.. sol elimi sigara dumanıyla kaplıyorum hemen..

Sol elimdeki o bitmeyen kokunu sigara dumanına saklıyorum..

Bir daha gözgöze gelebilme ihtimalimin 'yok denecek kadar az' olmasıyla, senin oralarda bir başka omuzda mutlu olabilme ihtimalinin 'var denecek kadar çok' olmasının matematiğidir benim her geceki otopsi sebebim..

Varla yok arasındayım..

Tanıdığında, yeniden doğmuş gibi hissettiğin birileri, bir gün sana verdiği hayatı geri alır tek bir gidişle ya hani..

Varlığının neşesini öyle bir yıktın ki bu şehirde sen de.. yok olmayı kabul ettim gidişinle birlikte..

Yine de kalbinin üzerine parmak izimi basarım ki güzeldik biz seninle..

Ve sana öyle inanıyordum ki sevgilim, sadece 'bitmesi gerek' dediğinde bunu tanrının bir emri olduğunu düşünmüştüm..

Susup sadece yazmaya başladım..

Ben yazdıkça seni terk ettim.. sen okudukça sevdiğime inandın..

Şimdi olup biteni bilmeyenler, hikayenin özetini soruyolar..

Bu kadar içme, sarhoşluk kötü diyorlar; diyemiyorum ki ben herşeyimi ayıkken kaybettim..

Kimbilir sevgilim henüz yazılmamış, kaç cümlelik yer işgal ediyorsun içimde..

Cümleler bitince.. kokunda bitecek..

Belki birgün sen de..

28 Eylül 2011 Çarşamba

Çünkü seninle yarım kalmak..

Müziklerini, insanlarını, rahatsız taburelerini sevmediğim, hiçbir tanıdığa denk gelmeyeceğim bir yerdeyim..

Acınacak bir durum da olsa seni hatırlatacak hiçbirşeyin olmaması burayı tarifsiz bir yer kılıyor damarlarımda..

Biliyorum, sen hala huzursun.. fakat sensizlik huzursuzluk değil artık..

Kadehin öteki yüzünden kültablasına bakıyorum.. ara sıra burnumu çekip, kafamı yukarı kaldırıyorum.. gözlerimi zor açıyorum..

'Bir tane daha' işareti yapıyorum barmene.. şişeyi yanıma koyuyor..

'paylaşın' diyor..

Gözlerimi hafifçe açıp yanıma bakıyorum..

'Eğer hatırlamak istiyorsan, her zaman bir şarkıda onu bulursun..' diyor yan taburedeki kadın..

+Ya hatırlamak istemiyorsam..?
- O zaman o şarkı gelir seni bulur..

Geçen zamana bakınca aslında sevgilim, en azından şarkılardan kokun uçabilirdi.. duruyor..

Yokluğun acıtıyordu.. o gece anladım; beraber değildik ve ikimiz de başka gögüslerde birbirimizin kalp atışlarını dinliyorduk.. varlığın acıtmaya başladı..

Çünkü seninle yarım kalmak, geri kalan insanlarla tamamlanmaktan çok daha gerçekti.

Omzuma dokundu kadın.. şişeyi gösterdi.. kafamı salladım..şişeyi ona doğru ittim..

- Adın ne..?
+ Bir şişeyi paylaşıyoruz diye hayatı paylaşıyoruz izlenimine nerden kapıldın..?
- İtici olmaya çalışma..zaman geçiriyoruz ne var..
+ Zaman sadece onunlayken zamandı.. sonrası, anı taklit eden dakikalar.
- Bazen 'yanında olması' değil, 'hatırında güzel bir yerde kalması' daha iyidir..
+ Alkolüyken söylediğin gerçekleri ayıkken kendine tekrarla.. ve biraz sus..

Şişeden son bir duble daha aldım.. tabureden zorlukla indim.. yere baka baka kalabalık arasından sigara içmek için dışarı çıktım..

Sigarayı yaktım..

Arkadan seneler önce senin hiç hatırlamayacağın bir bankın kenarına iliştirmişken bedenlerimizi, 'bu şarkı bizim olsun' dediğin parça yırttı kulağımı ruhumu almak için..

Farkettim ki seni unutmanın, sana dokunmanın, sana veda etmenin hiçbir yolu yokmuş sevgilim..yanımda uyumadığın her gece, benim bir parçam da başka yerlerde sabahlıyor artık..

Ve bir sigara, en fazla iki şarkı dinletiyorken.. tek bir şarkı, sigaralarca sürebiliyordu..

O gece anladım..

23 Eylül 2011 Cuma

Aklımda kalmazdı.. Yüzün ellerin..

23.20
Eğer hala kalbin varsa..

Şevkat hatadan önce uğramalı bir kalbe, vicdan, hissizlikten önce... sözlükteki sıralarının tam tersine.. diye yazdım peçeteye.. cüzdandan fotografı çıkardım..

'fotoya bakınca çok hızlı içtin.. ne var o fotoda..' dedi karşımdaki kız..

'kalbim' dedim.. geri koydum yerine..
'şerefe' dedim arkadaşlarıma gülümseyerek.. 'hadi içmiyor muyuz?'


00.15
Arka masanın isteğini çalıyordu saz heyeti.. masadaki arkadaşlarım dahil herkes eşlik ediyordu..

'güzelsen, güzelsin yok mu benzerin..
goncadır ilk hali bütün güllerin..
aklımda kalmazdı yüzün, ellerin...
ah bu şarkıların gözü kör olsun..'

Hafifçe kendime çektim sazı çalan adamı.. hemen eğildi.. konuşabildiğim kadarıyla..

+ hatırlamak, ne muhteşem düşman.. unutmak en hayırsız dost..
- bilmiyoruz abi, o parçayı kim söylüyor..
+ madem bu şarkılar çalınmasa aklımıza gelmeyecek elleri..neden hatırlatıyorsunuz lan bize.. ne istiyorsunuz..
- ayıp oluyor beyefendi..para kazanıyoruz..
- al bunu.. bu gece çalmayın.. kimse hatırlamasın hiçbir eli.. şimdi siktirin gidin..


04.30 nezaret çıkışı..
- abi ne gereği vardı şimdi bunun..ne güzel eğleniyorduk kızlarla.. rezil olduk herkese..
+ cüzdanım nerde..
- saz çalan adama verdin herşeyi.. kimliğini, kredi kartlarını aldım ben.. tutun koluma..
+ fotograf.. fotograf..
- ne fotografı abi.. görmedim ben bişey..
+ yırtık yanmış fotograf..
- yok abi.. almadım onu.. ne yapacaksın yanmış fotografı, yürü nolur şu taksiye binelim..
+ kalbim var o kağıtta.. bırakamam..
- abi nereye gidiyosun yapma nolur..
+ kalbim.. fotograf.. gitmesin..



Seni sevmediğimi, gitmen gerektiğin söylediğim o gece gözünün önünde yakmıştım o fotografı.. hatırla..

' al bunu da yak.. bu fotografta kalbinin olduğunu söylerdin hep.. işte o zaman sana inanırım, giderim ve bir daha geri dönmem' demiştin..

Fotografı kenarından tutuşturup kültablasının içine bırakmıştım.. bir anda jandarma mavisi gözlerini kısıp.. 'bitti mi yani..' dedin bu balkonda..

Sen balkondan çıkar çıkmaz, fotografı alıp söndürdüm..

Ardına hiç bakmadın..

Ben o geceden sonra yanmış kalbine sahip çıkan bir hastaydım senin evlatlık bıraktığın..

Bir daha hiç görüşmedik..

Bazıları bir yangından kalan isle, bazıları bir yazgıdan kalan hisle kirleniyor..her aşk, yangından önce karşısındakini kurtaranla temizleniyor sevgilim..

Nasıl soğudunu bildiğin, nasıl ısınacağını öğrenemediğin kalbin, kimsesizliğimden çıkacak bir yangını üstlenebilir mi bu gece..

Bazı yürekler daha yüreklidir, söylesene sevgilim;

Öyle mi senin ki?

12 Eylül 2011 Pazartesi

Alkolik Hastane Koridorları.. (2)

Paslı demir içki matarasının yüzüğüme çarpmasıyla uyanıyor saçları olmayan bir çocuk.. hemen sağına bakıyor.. sakarlığımın kurbanı oluyor o geceki uykusu.. ki birinin hayattaki sakarlığıyla başka birinin uykusunu çalmasının ne demek olduğunu son bir kaç senenin her gecesinde yaşıyorum..

- Özür dilerim.. yanlış girdim..
+ Bende öyle..
- Nasıl yani.. hasta değil misin..
+ Evet.. hastalığımın başından beri bunu söylüyorum.. bu işte bir yanlışlık olmalı..
- Her insanın hayatında yanlışlıklar oluyor.. adına kader diyoruz..
+ Yine leş gibi içmişsin.. annem sana çok kızıyor..
- Yine..?
+ Bu kattaki herkes seni tanıyor abi.. ne yapıyorsun burda aylardır..
- Hastam var..
+ Ve bu kattaki neredeyse herkes senin hastan olmadığını biliyor..
- Siz uyurken arada bir geliyorum bakıp çıkıyorum..
+ Biz uyumuyoruz ki hiç.. bize bakanların uyumaları için uyumuş gibi yapıyoruz bir müddet.. bunu iyi biliyorsun..
- Birgün hepinizi lunapark'a götüreceğim.. şimdi gitmem gerek..
+ Birşey isteyeceğim..
- İste..
+ Karşı odada merve diye bir kız var.. o uyurken ona da gidiyorsun geceleri.. o saçları olmadığı için ve eskisi kadar güzel olmadığını sanıp sen girdiğinde konuşmamak için uyuyormuş gibi yapıyor..
- Evet biliyorum..
+ O bu gece sen girdiğinde yine uyumuş gibi yapacak.. ona benim için birşey söylermisin kulağına..
- Tabi.. ne istersen..
+ 'Mert seni herşeyden çok seviyor..sen bu dünyanın en güzel kızısın ve bu ay bitmeden seninle lunapark'ta buluşacak' dermisin..
- Tamam mert.. annen uyanacak... gitmem gerek..
+ Söz ver..
- Söz mert.. söz...

Sen, seni haklı çıkaracak ne kadar şey varsa hepsini inkar ederken; ben, inkar ettiğin her şeye bir gerçek sığdırmaya çalışıyorum şimdi cerrahpaşanın 5. katının tuvaletlerinin aynalarında..


'Hayatta illa bişey olacaksan aşık ol' diyen bir adamın izinden gideceğimi o gün bana söyleselerdi o hastanede ne kadar çocuk varsa hepsini lunapark'a kaçırırdım o gece.. öleceklerini bile bile..


O hastanede acılarına teslim olanların bildiği ve hep beklediği bir gün var; o gün, sadece sarılıp birlikte uyuyabilmek için tüm hayatını karşılarına dikenler var..


O gece kimse değil, kıvılcımla farkını oturup onlara kendi anlatacak alev..


Ve o gece hepimiz lunapark'ta 'herşeyden çok sevdiklerimize' bir yer tutacağız dönme dolapta..


O gelse de... gelmese de..

Not: Mert ile Merve o ayın sonunda lunapark'ta buluştular... biliyorum..

8 Eylül 2011 Perşembe

Çok uyku borcun var bana..

Yanılmak hakkında sayfalar dolusu yazabilirim artık ama fısıldayarak da olsa sürekli kulağımdan geçen geri dönüş ihtimalini içimden atamıyorum bu odada..

Yaralanmış bir kalple hikayesini anlatırken yutkunamayan biri, bu hayatta ancak henüz bir hikayeye tutunamayan birine aşık olabilir demiştim sana bu aynanın önünde..beni dinlemedin..

Şimdi seni cesaretlendiren bir şehrin en özgür meydanında durup büyük binalara baktığında anlayacaksın, küçük ve gerçek bir kalbe ne kadar ihtiyacın olduğunu..

'buraya beraber gelecektik' diyeceksin 'burada beraber hatırlayacaktık geçmişimizi ve beraber unutacaktık her şeyi..' derken gökyüzüne bakıp kendi yıldızını arayacaksın ağlarken..

Bense bu odada tek başına unutuldukça, yanlışla yalnızı sonunda doğru yazmaya mecbur kalıcam.. ve bıraktığın ruj ile aynaya 'senin yıldızın gökten yere düşmüş sevgilim.. artık gökyüzünde arama' yazıcam..

Bana bu odadan bahsetmiştin son konuşmada.. bu odayı anlatıyordun hep..

'bizim hakkımızdı o oda' diyordun..

'yıllar geçecek ve sen geri dönüp en çok bu odada ağlayacaksın bilmiyosun..' dedim bende o gece vicdanımın ipini boynumdan çıkarabilmek için..

Yazdığım hiçbir şey güzel değil biliyorum, ama bu gece senin için boş bir satır bırakıyorum bu odada, çünkü en çok boş bir satırın içine güzel şeyler yazabilme ihtimalin var senin..

Yolunu kaybettiğin bir gün, dönmeye niyetin olduğunda, dönmek için ihtimalinin kalmadığı bir cümle yaz buraya...başka şansın kalmadı..

Ben, beni sevmeni dileyerek, kendi hayatını kurtarmanı istedim..

Ve yine de hiç bilmesen bile hakkın olduğunu söylediğin bu odada..

Sensiz uyumayı bırak..

Sen içerde değilsen yatamıyorum..

29 Ağustos 2011 Pazartesi

''Neden böyle olamadık sevgilim''

aylar sonra izmir'e döndüm..

tüm yol boyunca şakaklarıma yaslanan bir soruyla boğuştum ve yolun ortasındaki şerit çizgilerini saymakla da unutmayı beceremedim seni..

eve vardığımda annem bana sarılıyor ve kulağıma;

' herşeyi unuttuğuna çok sevindim.. ve bizi hatırladığına' diyor..

içime adının ne olduğunu bilmediğim bir ateş düşüyor.. gözlerimi kasıyorum.. damlamıyor bu sefer gözyaşı..

yarım bi nefes alıp, gülümsüyorum yüzüne.. 'ee ayla sultan ne yemek var bakalım' diyorum..

karnıyarık diyor annem heyecanla.. bir de kızartma yaptım.. patlıcan, biber.. oğluma!

annem içeri gidiyor yemeği koymak için.. babamla yalnız kalıyoruz sofrada.. konuşacak çok şeyimiz yok ikimizde biliyoruz..

bir biberin ucundan tadıyor.. yüzü buruşuyor.. hemen annemin tabağına koyuyor biberi.. 'eh baba..' diyorum.. gülümsüyorum..

annem geliyor.. yemeğe başlıyoruz.. ilk biberi ısırır ısırmaz ' yandım' diyor annem..
'ah osman bey..' diyor.. gülüyoruz.. tüm biberi bitiriyor annem..

babamın şaka olsun diye annemin tabağına koyduğu acı biberleri, annem bile bile yerdi.
demezdi acı..

ona göre babamı gülümsetebilen herşey tatlı gelirdi anneme..

onlara baktıkça gözlerimi kapatıyorum ve yine o soruyu görüyorum karanlıkta..

yemek bitiyor.. çok birşey sormalarına izin vermeden dışarı çıkıyorum..annem bağırıyor arkamdan..

'sen gelmeden uyumam.. bilirsin..'

karşıyaka' ya gidiyorum.. ordan küçükpark'a.. sonra arkadaşlarım tuttuğu gibi kolumdan kordona sürüklüyorlar beni..

insanlar derdini anlatıp haklarında birşeyler yazmamı istiyorlar burda..ne zaman kalemi alsam sol elime, seni yazıyor kağıda kalem..

ve bu şehirde seni kalemden alıyor hatıram.. donmuş kalbini kağıda bırakıyor..

anlatamıyorum..

sonra bir parça çalıyor yüksek sesle.. inadına üstüme geliyor şehir..

sadece ben istiyorum diye, o siyah saçlarını çantandan çıkardığın makasla kestiğin sahil içime ok gibi saplanırken, aklıma babamın, annemin tabağına koyduğu acı biberler geliyor..

ayağa kalkıyorum hızla.. insanlar onlara bişey diyeceğimi sanarak susuyorlar..

sahile doğru koşuyorum.. gökyüzüne bakıp sana hiç soramadığım o soruyu kordon'a bırakıp eve dönüyorum..

'neden böyle olamadık sevgilim?'

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Deniz atları..

Sana hep burayı anlatırdım..

Çocukken gördüğümü sandığım, yeminler ederek insanlara anlattığım deniz atlarını..

Güneşin Nemrut'tan sonra en güzel doğduğu yerin burası olduğunu.. ( ki senden sonra öğrendim.. Güneş sadece sana vekaleten doğuyormuş.. yer zaman ayırmadan..)

Buranın köylülerinin kapılarının akrepten korunmak için mavi olduğunu.. Akrebin renk körü olmasından dolayı maviyi kırmızı gördüğünü.. Buradakilerin kırmızıyı maviden okuduklarını..

Hikayemin başladığı yeri sana göstermek için bir sürü devrik cümle kurardım kulaklarının yakınında fısıldayarak; ta ki sen uyuyana kadar..


Sana hikayemi anlatırken neden gülümsemediğini merak edip üzülürken aslında hiç dinlemediğine üzülmeliymişim..çok sonra anladım..

Ne garip kimse bilmiyor; hiçbir cümlede adın geçmese de.. Ben kiminle, nerede konuşsam.. üzülüyorum sana.. hem de senin yerine..

O gün yine hiçbir şey olmamış gibi arkamdan babamların 'tamam o artık iyileşti.. adını bile almıyor ağzına' fısıldamalarından hafif sıyrıklarla uzaklaşarak evin karşısındaki alkolik balıkçının yanına attım kendimi..

- iyi misin şimdi..?
+ daha iyiyim. ama üzerindeki pulları olan balıkları kıskanıyorum hala.. var mı balık..
- deniz atı var.. onlar da kanmıyorlar bize..
+ Neden deniz atları diğer hayvanlardan daha az kırılgan.. ve neden sadece sarhoş bir balıkçı burda deniz atı olduğuna inanıyor benimle beraber..
- Deniz atının zırhı onu bütün tehlikelerden korur evlat.. Zırh o kadar sağlamdır ki, kurumuş bir deniz atını elinle asla kıramazsın.. ve ben inanmıyorum.. biliyorum burdalar..
+ yarına inanıyor musun sen.. geçeceğine.. iyileşeceğime..
- yarana inanıyorum ben.. ve o da su aldıkça yeniden kanıyor sadece..
+ Kendimi suçlu hissetmediğim zaman iyileşeceğimi söylüyor doktorlar.. onun gibi yarama inanmadığım zaman..
- insan bazen hayatta tek bir şeye aşık kalarak yaşar.. en büyük sadakattir bu.. Sen ona aşıktın.. O ise ayrılığa.. bu yüzden kalbi suçsuz bulundu onun..
+ peki sen..
- ben denizatlarına aşığım..

Denizin sahille birleştiği her daim nemi yerinde kumlara basarak uzaklaşıyorum balıkçıdan..Deniz kabukları görüyorum.. ölmüş yengeçler.. Kurumuş Deniz yıldızları.. Bir sürü istiridye.. Bir sürü yosun..

Sen şimdi o küçük avucundaki benden çaldığın hayatı başkalarının omuzlarında yaşarken.. Ben hala hiç bulamadığım deniz atlarına inanıyorum..

Bir denizatını güneşte kurutanlar, günün birinde ne yaptıklarını fark edip, avuçlarındaki o çalınmış hayat için artık söyleyecek bir söz bulamazlar..

Ve unutmasınlar..

Denizatlarını öldürebilirler ama asla kıramazlar..


// Erdek..

21 Ağustos 2011 Pazar

Unutmak senin adın..

'Bir daha gerçeğin beni davet etmediği bir kalbe, elimde masallarla asla gitmem ve içinde yalanlar olan pembe bir balona binip yerden bir santim bile yükselmem.' diye söz versem kendime, daha çabuk geçer mi gittiğim her yere gelen o yanık çilek kokusu..

Şimdi seni mutlu etmek için gönderilen tüm çiçekler ne senindir, ne gönderenlerin..

o çiçekler onu koparanların da değil sevgilim, ekenlerindir en çok..

Benim iki cümleyle canım yanarken; sen seni hayatla en çok uzlaştırdığını söylediğin 'aşkın bıçağına' konuşmadan koşabiliyorsun..

Biliyorum; anlamadığın yazıları da okumuyorsun..

Sen hayatla hırs hikayesi kurup artık hiç bulamayacağın bir yüz ararken; ben elimde tek şansım olan, ucu her defasında bitmeye yemin eden kalemimle sende kalmaya çalıştım..

Sadece yolu kolay bulsunlar ya da hiç bulamasınlar diye öznesi sen olan sayfalar bıraktım..

Şimdi bir daha beni hiç özlemeyecek bir müzik kutusuna dönme sözüm kaldı sadece, onun da bana 'sakın dönme' melodisi..

Artık senin beni hep sandığın 'ebe oyunu' gibi herkese dokunursam aşkta; otopsimde ölüm sebebime 'alçaklık' yazsınlar hiç düşünmeden her şartta.. ses etmem..

Birgün bir yerde karşılaşırsak, kıyamayacağımı düşünüp kaşlarını gururla kaldırma, onları indirdim ben..içinde boğulduğum yaşların dalgasını da dindirdim..

Herkese çabuk soyunan huyun ve şarap olup herkesi sarhoş eden suyun, aşkla karşılaşmadığın her gün aynayla bakışacak ama unutma;

Ve unutmak hayatta en çok senin adına yakışacak..

16 Ağustos 2011 Salı

Karpuz çekirdekleri..

Balkonda karpuz çekirdeğinin ayağına yapışmasıymış mevsimlerden yaz.. karpuz çekirdeğini iki parmağına alıp sabaha kadar ağlamakmış, özlemek denen 3 heceli neşter..

Senin dişin ağrırken içerde o gece.. bu balkonda sabaha kadar kabir azabı çekmekmiş senin adın..

Dergilerden güzel yüzler kesiyordun her sabah balkonda..gazetelerden güzel sözler; şiirlerden güzel dizeler ayırıyordun kenara, romanların güzel sayfalarını yırtıyordun..

Güzel olan ne varsa onları elinden kaçıracakmışsın gibi hep saklıyordun..

Bir gün biriktirdikleriyle 'güzel' bir şey yazacak diyorlardı senin için..

Sen de inanıyordun..

Senin kalbini başkalarına tarif ederken.. 'işte bu kadar' derken, baş parmağımla işaret parmağımı kullanıyorum.. bunun hangimiz için daha büyük bir acı olduğuna bile karar veremiyorum.. sorma..

Benim iki avucumun arasındaki yüzünü sevdin sen aynada, benim gözlerimin içine bakarak korktun büyüklüğünden, benim anlattığım hikayedeki sihrine inandın..kendini benim gördüğüm rüyada iyileştirdin.. bundan daha büyük, daha güzel rüyalar umduğunda öylece yürüyüp gittin belki..

daha çok büyüyecektin başka bir düşte.. risk aldın..

Oysa benim rüyamdan uzaklaştığın ilk adımında, küçülüp aslına döndün..

Ben sana bu balkonda bir hikayenin kahramanlığını uygun gördüm, kahraman oldun; başkaları senin unutmanı uygun gördü, ölümüne razı geldin..

Ben olmaz ya bir gün bu balkonda seni unuttuğum gece.. sen ne hissedeceksin merak ediyorum...

Şimdi 'affettik seni' diye bağırıyor gecenin köründe bu balkondaki tüm karpuz çekirdekleri, ilahi adalet bile adını çağırıyor..

Hadi artık bir kalbin olup olmadığını söyle bize..

9 Ağustos 2011 Salı

Alkolik Hastane Koridorları..

Hastanenin en karanlık koridorunda kesik kesik yanak ışıkların altında gizli kapaklı kanyak içiyorum yarı paslı demir bir şişeden..

Bir çocuk var.. odasının önünde durmadan titreyerek ağlıyor..

Hiç üşenmiyorum zoraki itiyorum ayaklarımı ona doğru.. kötü bir arkadaş gibi kanyağı uzatıyorum..

Sormuyorum hiçbir şey.. biliyorum ki sustuğunda acısı olan kusar acısını karşı tarafa..

Biliyorum.. hikayesini dinlemek çok ta içimi acıtmayacak benim.. ama yine de dinlemeye heves eder gibi duruyorum karşısında..

Gecenin köründe eve dönüşte yaptıkları bir kaza sevgilisinin belkemiğimi zedelemiş.. ve artık tuvalete götürmek dahil adam gibi bakılmaya ihtiyacı olan bir sevgilisi olan çocucun gözyaşları demir kanyak şişeye vuran..

Bir yudum ben bir yudum o alıyor.. anlatıyor.. dinliyorum..

- artık yürüyemeyecek..
- ya yürürse..
- bunun ne demek olduğunu anlamıyorsun.. artık imkansız..
- tamam anlıyorum.. ama ya yürürse..
- yürüyemeyecek.. başaramadık.. artık hiç adım atamayacak..
- sevgilin mi..
- hayatım..
- o zaman hiç üzülme.. biriniz yürüyorsa.. biri diğerini taşır..
- sen.. sen neden burdasın..
- bilmem.. içiyorum..
- hastan..?
- yok..
- içmek için mi burdasın..?
- hayır.. sohbet ediyoruz..
- al.. sıra sende..

Kız yürüyemeyeceğini biliyordu.. hiç umutun olmaması gerçeklerle yüzleşmeye değer demişler.. ve kıza ameliyattan hemen sonra söylemişler.. kızı soruyorum çocuğa.. içeriyi gösteriyor.. hemen içeri giriyorum..

Beni görünce irkiliyor ve boynunu sağa doğru çevire bildiği kadar çeviriyor.. aslında ne diyeceğimi bilmiyorum.. uyumuş olsaydı görüp çıkacaktım.. yakalandım.. ve birşeyler söylemek gerekiyor..

- kimsin sen..
- dışarda ağlayan çocukla içkimi paylaşan biriyim..
- yürüyemeyeceğimimi anlatıyor..
- evet..
- evet..artık yürüyemeyeceğim.. bisiklete binemeyeceğim.. okula gidemeyeceğim.. hiçbir şey yok artık..
- ya yürürsen..?
- bu imkansız.. artık yeni bir karar vermeliyiz.. hissetmediğim ayaklarım kesilsin mi.. yoksa süs olarak iyi görünüyor mu diye..
- ...
- neden gülüyorsun..
- bilmiyorum.. aklıma hep aynı şey geliyor..
- ne..
- ya yürürsen..

Kız uyuyakalıyor.. odadan çıkıyorum.. çocuk ağlıyor.. içkiyi uzatıyor.. derin bir yudum alıyorum.. çöküyorum yanına çocuğun..

- adın ne..
- cenk.. senin..
- yok adım.. sana iki yol söyleyeceğim.. ağlamayı keseceksin.. iki yoldan biri olunca beni arayacaksın.. sonra sana birşey daha söyleyeceğim.. bu senin bir daha ağlamamanı sağlayacak..
- tamam..
- eğer iyileşmesse sen kızı bırakacaksın.. eğer iyileşirse kız seni bırakacak.. işte bu yüzden ağlıyorsun.. farkında değilsin..
- ikiside olmayacak.. sen aşk hakkında ne bilirsin ki.. içmek dışında birşey yapamazsın..
- haklısın.. özür dilerim.. bu numaram.. iyi seneler..

aradan 9 ay geçmişti.. geçen salıydı.. gecenin 3'ün de telefonumla uyandım.. açmadım.. defalarca çaldı.. zorunda bir kalkıştan sonra açtım..

- ne var..
- ben cenk.. hastaneden..
- hangi hastane..
- cerrahpaşa..
- hmm tamam.. kız arkadaşının ayaklarının iyileşeği çocuk..
- bunu nasıl bildin..
- hangisini.. ayaklarının iyileşeceğinimi.. seni bırakacağımı..
- ikisinide..
- aslında birini bildim.. diğeri zaten olacak bişeydi..
- bu ne demek..
- ben kız arkadaşının ayaklarının iyileşeceğini söyledim.. ayakları iyileştiğinde zaten seni bırakacaktı.. bunu ben bilmedim..
- bana birşey daha söyleyecektin.. bir daha ağlamamamı sağlayacak bişey..
- uykum var.. 5 gündür uyumuyordum... ağlamak güzeldir.. kapa telefonu..
- söyle.. nolur.. buna ihtiyacım var..
- benim kadar ruhsuz mu olmak istiyosun.. bir daha ağlamamak.. hastanelerde içmek..?
- evet.. hepsini istiyorum.. ağlamak dışında herşeyi istiyorum..
- o zaman bunu aklında çıkarma.. bir kadın.. yürümeyi başardığı ilk anda.. gitmeye başlar.. bir adam.. kadınının gittiğini arkadan izlemeye başladığı anda.. kendini bir hastanenin köşesinde sebebsiz içerken bulur.. şimdi sen.. hangisini oynamak istiyorsun...
- sen..sen akıl hastasısın..
- bana bilmediğim bişey söyle.. artık ağlamayacaksın biri giderken.. iyi seneler..

7 Ağustos 2011 Pazar

Vasiyetinde herşeyi yanlış insana bıraktığını anlamaktır aşk..

''Güzel bir gün batımına ve ayrılmamızın şerefine,
Bu seninle kaçıncı böyle bir tesadüfle buluşmamız,
kaçıncı böyle bir denizde boğulmamız onun şerefine..
İnkar etmiyorum, intihar da etmem o halde..K.K.''

Bazen bir kitabın kenarında unutulan bir şiir, yıllar sonra bir gece hem gideni, hem kalanı aynı anda ağlatabilir..

Vasiyetinde herşeyi yanlış insana bıraktığını anlamaktır aşk..

O gece anlarsın..

İnsan son öpüşün tadını ayrıldıktan sonra anlıyor.. ve aşkın ne zaman başladığını değil de; tam olarak ne zaman bittiğini beynine kazıyor.. silemiyor..

Sen aynı cümle içinde 'herşey iyi olacak' ile 'eninde sonunda birgün bitecekti' kelimelerini birbirlerine değmeden kullanabiliyorken şimdi.. ben tüm kağıtlara 'herşeye rağmen affettim seni' yazabiliyorum sadece..

Bunun hangimiz için daha büyük bir acı olduğuna da karar veremiyorum..

Yine de hala bir elmayı ağlamadan yiyemiyorum..

Ben seni düşünürken elimde kalan telveleri yalıyorum ki; avuçlarımda kalan gerçekler daha da haykırmasın..

Anladım..

Senin elin bir 'herşey iyi olacak' merhabasından çok 'eninde sonunda birgün bitecekti' elvedalarına yakışıyor sevgilim..

Senin kokun da.. korkuların da güzel..

Bir iç çekişin ruhuna yanmış şiirin, yakılmış sahibine kaç kibrit çaktığını unutan yaşanmış kundakçısı sen..

Bense ilkel bir aşkın ilkeli ilk eli.. diye yazsalar tüm günlüklerde..

Artık ne farkeder ki..

5 Ağustos 2011 Cuma

Herşeyimi yanlış öğrendin..?

Varlığını inatla söylediğin kanatlarımı neden sana verdiğimi soranlara gözyaşlarımın tuzlu olmadığını söylüyorum artık..

Tadına bakmadan inanmıyor hiçbiri..

Ben kanatlarımı çıkarmayı beceremedim, sen kırdıklarını yeniden yapıştırmayı..

İtiraf et bana; hep gidebileceğimi bildiğini söyle; dönebileceğimi bildiğini.. Unutmayı unutabilecek kadar sevdiğimi ve bunu gördüğün için hep geriye koştuğunu..

Seni öldürmeyi istediğim geceyle, seni en çok sevdiğim gecenin aynı gece olduğunu bildiğini söyle bana..

Yine de kalbimi kalbinin üzerine koyar ve tek bir fark bulabilene tek bir cümleyle kıyarım..

Aşk tuzağına düşmemen gereken değil sevgili, uzağına düşmemen gerekendi.

Herşeyi mi yanlış öğrendin?

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Burada içmek yasaktır.. Ölmek serbest..

Gece herkesin uyuduğuna emin olduğum anlarda gidiyorum o parka artık.. kimseyi ağlayamadığıma yalancı şahit etmiyorum..

Salıncakların hemen karşısındaki 'burada içmek yasaktır' yazısının altında içerken..

O son konuşma aklımda.. susuyorum..

- bu salıncaklarda ben gittiğimde sallanmayacaksın bir daha..
-olur..
- kaydıraktan da kayma..
-tamam.. ağlama..
- neden? sen ben ne zaman ağlasam 'sende yaşam var, su varsa yaşam da olmalı' derdin.. uzayda hep aradıkları gibi..
-evet öyle..ben değilsem de,başka biri hala sende yaşayabilir..
- ya sen de?
- ...


Parktaki salıncakların zincirlerine kayıp ilanları astım, kaydırağın kumlarına su serptim, merdivenlerin köşesine oturup hep inecek birini bekledim..

Ve seni hatırlatsın diye belki, kaldırımdaki küçüçük bir karıncaya taşıyamayacağı kadar büyük bir hediye verdim.. kendi hikayemin yarısını senin yokluğundan ödünç aldım..

Vicdanının ipini boğazından çıkardı o, artık bir başkasının dişlerini çürütüyor bakışlarıyla diyorlar senin için..

Hayat senin bana söz veripte yapmadıklarınla, benim sana vermediğim sözleri bile tutmam arasında gelip gidiyor kadın..

Hiç bitmiyor hayat..
hiç bitmiyorsun..

Artık sabahına sana uyanacağım geceleri biliyor.. inadına uyumuyorum..

anladım..

Seni unutmanın, sana dokunmanın, sana veda etmenin hiçbir yolu yokmuş sevgilim..

Şimdi hepsinden vazgeçtim ben bir masalı kurtarıyorum..

Altına uzandığım tabelaya bir cümle de ben ekleyip, sabah beni kaldıracak sokak köpeklerine emanet ediyorum kendimi..

'Burada içmek yasaktır, ölmek serbest'

Soytarı aşkın kabukları..

Herkes bana senden sebep 'kör' derken..

Senin göremediğin neydi biliyor musun sevgilim..

Herhangi bir gece, senin en sevdiğin parça benim en sevdiğim olmayabilirdi; ama sabaha kadar dinlerdim sen bilmesen de.. hem sade sen seviyorsun diye..

Senin inkar ettiklerinle bir başkası mutlu olabilirdi, reddettiklerinle hayatta kalabilirdi bazıları, senin avuçlarından yere bıraktıklarını bir ömür boyunca bekliyor kimileri;

Sen başkalarının da mutluluğu çaldın, boşver şimdi beni..

Her hesap soran bir gün seni anacak, kaçacaksın; aşk da senden hesap soracak, susacaksın..

Birinin cüzdanındaki parayı bırakıp şiirini çalan bir hırsız gibi suçlusun sen şimdi..

Ve artık öptüğün yaralar pıhtılaşmıyor.. kabuk bağlamıyor hiçbir dokunuşun oluk oluk kanıyor..

Gitme diye cama dokunan ellerin şimdi camı bile kesiyor.. sırtımda eskiden kalan gözyaşın akıyor..

Göğsümü yarıyorum ikiye.. yok çıkmıyorsun.

Karaya vuruyor kendini öldüren her balık..her bakmayışın bir yaraya vuruyor şimdi aslında..

Ve bir başka yatağa yüksek notla geçiş yapanlara bile ''aşık'' diyorlar ya şimdilerde..

Nefesimi tıkıyor soytarı aşkların kabukları..

Tüküremiyorum..

27 Temmuz 2011 Çarşamba

''Ne dedin kendine..?''

Hadi bize başından herşeyi anlat..

Ben hala her gecenin tam ortasında yatağın sol tarafını kontrol ederken, sen o gece kapıdan çıkıyordun ilk kez geçer not aldığında kendini okul birincisi sandığın o gülümsemeyle..

Sana öfkelenmeye çalışıyorum olup biten için, öfke bile eşitlik ister önce, biliyorum.. her toz semsert, her kırık daha kaygan, her sessizlik daha tehlikeliyken, bıraktığın açık yaraya kabuk olmaya geri dönmeyeceğini biliyoruz artık..

Bazen gökyüzüne bakıp sadece 'kader' diyorum..

Başladığın bir cümleyi tamamlamamdan korktun belki, senin cümlelerinde hep bir boşluğa ihiyacın vardı. ben sana bir hikayenin kahramanlığını uygun gördüm, kahraman oldun; başkaları senin unutmanı uygun gördü, ölümüne razı geldin..

Şimdi 'affettik seni' diye bağırıyor herkes, ilahi adalet bile adını çağırıyor..

Hadi artık bir kalbin olup olmadığını anlat bize..

Ama hala her gece aynı soruyu başka başka gözlerin içinde arıyorum..

Vicdanının ipini boğazından çıkarmak için..bakışınla artık bir başkasının dişlerini çürütebilmen için..

Benim uyuyamadığım her gece rahatça uyuyabilmen için..

Dahası bana nefretle bakabilmen için..

Anlatsana kadın..

Ne dedin kendine..?

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Sonra bir kumru hızla cama vurup intihar etti günlerden bir gün..

İşte o gün izmirli bir şarkının 'hem gideni hem kalanı' aynı anda ağlatabildiğine inandık..

Peki biz buraya nasıl geldik hiçbir günlükte yazmıyor..

Ben insanların kişisel aşk günlüklerinde 'onlar en sonunda ayrıldılar' yazacak bile olsa 'onlar birbirlerini çokta sevdiler' yazsın istedim.. en doğru aşkla en yanlışı sevdim..

Kimliğinde 'dikkat ağlatır' yazanları, okuduğumuz halde nasıl bu kadar sevdik.. onların 'dikkat kırılır' uyarılarına aldırış etmeyişlerini nasıl bu kadar kabullendik..

Gidecek yeri olmayanların bizi dönülmeyecek yer yapmalarına nasıl izin verdik..

Biz nasıl hızla cama vurduk.. kimse bilmiyor..

Anlamıyorum bir türlü, hayat bu kadar tutulmayacak söz vermeye nasıl ikna ediyor bazılarını..?

İçi dolu ilk şişeyi gözyaşlarımla ne zaman tamamladığımı sordular, ters yöne atılan bir adımla yolumu nasıl bu kadar kaybettiğimi merak ettiler, dahası dinlemek için kanatmaktan hiç bıkmadılar..

Cevap olarak bir kuşun cama nasıl hızla çarptığını anlattım hep..

Kuşa ne olduğunu bile sormadılar..

Cennetin provası gülüşlerinin beni nasıl kanattığını bilseydin, o gece kanatlarını çıkarır enseme dikerdin..

Bu ayrılığın sağlamasını artık içinde senin olmadığın fotograflar bile yapıyor sevgilim.. her fotograftaki gözlerimin içindeki sen, hiçbir fotografa bakamamamı sağlıyor..

Gidenin kalana..gerçeğin yalana..hayatın sorana ne cevap vereceğini bir daha hiç öğrenemedim..

Bildiğim, senin gelişin tek bir an oluyor şakaklarıma vidalanan..

Gidişinse sonraki her güne dair..